Fillerin hortumu nasıl evrimleşti?
Jacklin Kwan
Fillerin hortumları, evrimsel biyolojinin harikalarıdır. Hortumlar iki metreden fazla uzayabilirler ve 40 binden fazla tekil kas ve sinir lifi barındırabilirler. 270 kilogramdan daha ağır olabilseler de tek bir yer fıstığını bile dikkatli biçimde kavrayabilirler. Bu hortumların evrimine neden olan zorlayıcı çevresel ve biyolojik baskılar, uzun zamandan beridir bilim insanlarını şaşırtıyor; ancak 28 Kasım’da ‘eLife’ adlı dergide yayınlanan yeni bir ön baskı makalesi, iklimden kaynaklanan değişimlerin ardında yatan gizemin bir kısmını izah edebileceğini ortaya koyuyor.
ÇEVRESEL KOŞULLAR HORTUMLARI YARATTI
Fil hortumunun evrimini anlamak daima güç olmuştur; zira hortumu oluşturan kas ve cilt gibi yumuşak dokular pek fosilleşmez. Bu durum, bilim insanlarının fosil kayıtlarında hortumların en eski şekillerine ilişkin doğrudan bir kanıta ulaşmalarını güçleştirir. Bilim insanları, uzun gövdeli hayvanlardan büyük kısmının uzun alt çenelere sahip olduğunu açıkladılar. Öte yandan, bu uzun çeneler bir gövde ile birlikte geliştikten sonra kısalır; bununla birlikte, ikisi arasındaki bağlantı kısmen belirsizdir.
Yeni araştırmada, araştırmacılar, yaklaşık 11 ilâ 20 milyon yıl önce kuzey Çin’de yaşamış olan üç büyük fil benzeri memeli ailesini karşılaştırarak bu grupların fizyolojisinin, beslenme stratejilerine ve ekosistemlerine bağlı olarak nasıl farklılaştığını anlamaya çalıştılar. Gruplar arasında, yaşayan fillerin ata grubunu oluşturan Gomphotheres’in üç farklı soyu olan ‘Amebelodontidae’, ‘Choerolophodontidae’ ve ‘Gomphotheriidae’ bulunuyordu.
Makalenin başyazarı ve Çin Bilimler Akademisi Üniversitesi’nde araştırmacı olan Chunxiao Li, verdiği demeçte, bu antik memelilerin tamamında uzun ama ‘farklılaşmış’ mandibulalar [alt çeneler] bulunduğu için özellikle dikkat çekici olduklarını, dolayısıyla, bu durumun hortumun evrimini nasıl etkilediğine dair bir fikre varabileceklerini belirtti.
FARKLI ORTAMLARA UYUM SAĞLADILAR
Araştırma ekibi, beslenme alışkanlıkları ve yaşamlarını sürdürdükleri çevresel ortamlara ilişkin yeni ipuçlarına ulaşmak amacıyla bu üç tür antik filin diş minesini inceledi. Choerolphontidae’nin ormanlar gibi görece kapalı ortamlarda yaşıyor gibi göründüğünü, Amebelodontidae’nin ise çayırlar gibi daha açık yaşam ortamlarına yayıldığını keşfettiler. Gomphotheriida, arada bir yerde olan karma ortamlarda yaşamış gibi görünüyordu.
Bilim insanları bu bulguları, soyu tükenmiş olan bu üç türün çene hareketinin matematiksel simülasyonlarıyla birleştirdiler. Çin Bilimler Akademisi’ne bağlı Omurgalı Evrimi ve İnsanın Kökenleri Ana Laboratuvarı’nda profesör ve araştırmanın ortak yazarı olan Shi-Qi Wang, verdiği demeçte, “Cherolophodonlar yoğun ormanlarda yaşıyordu; dolayısıyla yatay biçimde uzanan dallara sahip pek çok bitki mevcuttu” dedi.
Çeneleri, yatay şekilde duran yaprakları verimli biçimde keserek öne ya da arkaya değil, yukarı ve aşağı doğru baskı uygulamaya uygundu. Araştırmacılar, hortumlarının görece ilkel ve beceriden yoksun olduğunu savunuyorlar. Bununla beraber, daha açık doğal çevrelerde yaşayan hem Gomphotheriida hem de Amebelodontidae’nin çeneleri, yumuşak saplara sahip otlar ve çimenler gibi dikey şekilde büyüyen bitkileri kesmeye daha fazla uyum sağlamıştı. Kafataslarındaki burun bölgesi, modern fillerinkine daha çok benziyor gibiydi; bu durum, hortumlarının yiyecekleri doğrudan ağızlarına götürmelerine yardım edebilecek sarma ya da kavrama yeteneğine sahip olduğunu ortaya koyuyordu.
Li, “Paleotik doğal ortamın [bu zaman zarfında] sıcak ve nemli bir çevreden daha soğuk, kuru ve açık ortamlara dönüştüğünü biliyoruz” dedi: “O dönemde, bu [ilkel fillerin] otları tutmak için uzun hortumlarını kullanmaya başladığına tanık oluyoruz.”
Li, açık arazide otlama faaliyetinin, günümüzde var olan hortumların evrimini desteklemiş olabileceğini belirtiyor. Yanı sıra, tapirler gibi yaşamını ormanda sürdüren hayvanların neden fillerin hortumuna kıyasla daha zayıf hortumlara sahip olduklarına ilişkin ipuçları da barındırıyor. Wang, “İlkel fillerin neden bu denli becerikli hortumlara sahip olmaya başladığını keşfettik. Hortumları daha güçlü ve daha esnek hale geldi ve en sonunda uzun çenelerini kaybetmeye başladılar” diye ekledi.
Yazının orijinali Live Science sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)